İster ağır bir drama olsun, ister kıpır kıpır bir komedi veya ölümcül entrika oyunları; televizyonda primetime kuşağında ya da internette günün her saati karşınızda: İnanılmaz rağbet gören televizyon dizileri Türk medyasının her yerini kaplamış vaziyette. Hedef kitlelerdeki izlenme oranları %30’un üzerinde muhteşem rakamlara ulaşıyor, Türk dizileri dünyanın her yerine satılıyor; her yıl 50 ila 70 yeni dizi yayına giriyor ve bunların en az yarısı bir sezonu tamamlıyor. Bu tablo hiç de fena değil; özellikle yeni çıkan Türk yayınlarından başarıyı yakalayanlar şan, şöhret ve ihtişam vaat ediyor. Genç Türk oyuncular bir gecede dünya starı oluyor; eski çekim alanlarındaki turizm merkezlerinin yanı sıra, prodüksiyon firmaları, yayın şirketleri ve büyük şirketler de olağanüstü rağbetten ve muhteşem para akışından çok memnun.
Peki Almanya’da durum nedir?
Almanya’da pembe dizilerin tamamen tarihe gömülmesi söz konusu: Mesela, Marienhof ve Verbotene Liebe (Yasak Aşk). Bir yılda çıkarılan yeni Alman dizilerini saymak için beş parmak bile fazla. Uzun metrajlı film süresinde GZSZ mi? Belki de jübilesini yapacaktır.
Alles was zählt– oyuncularını uluslararası platformların kırmızı halılarında mı görüyoruz?
Yalan haber.
Pek tabii, Der Tatortreiniger veya Türkisch für Anfänger gibi uluslararası düzeyde başarı yakalayan Alman dizileri de mevcut; ancak Alman medyasının ürünleri Türk dizilerinin standardına ulaşamıyor.
Aradaki bu büyük fark sadece sayılar üzerinde görülmüyor. İster Türk ister Alman dizilerini açın, her iki ülkenin de kendine özgü imgeler sunduklarını hemen göreceksiniz. Alman dizilerinde Berlin TV Kulesi, Oberbaum Köprüsü veya Köln’deki Dom Kilisesi çıkıyor karşımıza. Burada Ayla David, Joscha Kai gibi yaşıyor; döner ve currywurst (köri soslu sosis) yeniyor; Noel Bayramı’nda hediyeler paylaşılıyor; en güncel müzik parçaları arka planda bir gidip bir geliyor ve en yeni trendler için “Geil!” (müthiş) ve “Läuft bei dir!” (yakıyosun!) gibi yorumlar duyuluyor. Buna karşılık Türk dizileri Anadolu’nun köylerinde, İstanbul’un merkezinde ya da kenar mahallelerinde ve pek tabii zengin kesimin yaşadığı yerlerde geçiyor.
Bazen “pastörel” köy dolaplarındaki geleneksel kıyafetler, uzun ve çiçek desenli etekler, ihtiyar hanımların kafasındaki renkli başörtüler, belli bir yöreye özgü elbiseler gözümüze çarparken, bazen de modern giysiler, en yeni akıllı telefonlar ve Boğaziçi’ne bakan yalılar görüyoruz. Türk müziği eşliğinde çaylar içiliyor veya rakı-meze akşamları tertip ediliyor ve bu ortamlarda Bihter ile Behlül ya da Yağmur ile Rüzgar birbirine aşık oluyor. Aşk, dostluk, entrika ya da iş hayatının yanı sıra aile yaşamı da Türk dizilerinde önemli yer tutan konulardan bir tanesi: Baba, anne, hala, teyze ve amcalar; tüm kurgusal bağlantılar ve hikayenin özü aileyi merkez alıyor ve ortak yaşam biçimine ne kadar çok değer verildiği noktasında hiç bir şüpheye yer kalmıyor.
Peki Türk dizilerini izlemek ne işimize yarıyor?
Dünyanın her yerinde TV dizileri çekiliyor ve bu diziler, çekildikleri bölgelerin niteliklerini ve ayırt edici özelliklerini gözler önüne seriyor. Dolayısıyla, diziler kendi sınırlarımızın ötesini görmemizi sağlıyor, yeni ve yabancı kültürleri gösteren pencereler açıyor. İlk etapta sadece pasif bir gözlemci konumunda da olsa, diziler, bir ulusun karakterini, nasıl konuştuğunu, nasıl hareket ettiğini, nasıl yemek yediğini ve nasıl sevdiğini öğrenme imkanı sunuyor. Buna ek olarak, dizilerde, bir ülkede cinsiyete atfedilen rollere dair bir tablo görmek de mümkün; çünkü senaristler, yönetmenler ve oyuncular, kadın ve erkek karakterleri hayata geçirirken kendi perspektiflerini ve kendilerini çevreleyen toplumun bakış açısını yansıtıyor. Televizyon formatında “cinsiyet yaratmak”. Pek tabii, şunu akıldan çıkarmamak lazım: Çoğu zaman klişeler/kalıp-yargılar karşımıza çıkarılmakta. Yine de, yeni bir kültür hakkında bir ilk izlenim sahibi olmak ve bununla birlikte bu kültürün dilinin ruhunu tanımak isteyenler, o toplumun dizilerine gönül rahatlığıyla başvurabilirler: Tabii ki, yaşayan gerçek insanlarla irtibat kurmayı da ihmal etmemek lazım.
Kendince bir fikir sahibi olmak isteyenler Türk dizisi denince ilk akla gelenlerden biri olan Aşk-ı Memnu ile Alman dizilerinden Alles was zählt ve Tatortreiniger fragmanlarını izleyerek karşılaştırma yapabilir. Aşk-ı Memnu fragmanının yeterince dramatik olmadığını düşünenler varsa, telaşa gerek yok; aşağıda dizinin önemli anlarından bazılarını derledik: Dizinin tarafından hazırlanmıştır ve tamamen drama içerir. Dizinin cazibesine dalarken hepinize iyi eğlenceler.
Metin & Resimler: Maximiliane Schneider
Çeviri: Yavuz Selim Altındal
Editör: Tolga Aksüt