Wir arbeiten gemeinnützig. Wenn ihr Maviblau unterstützen möchtet, dann schaut mal hier!

Kadınlar kendi tarihlerini yazıyorlar

İstanbul Kadın Müzesi

Kadınların tarihi hakkında bir bilinç yaratmak, yeni formda bir diyalog biçimi inşa etmek ve ‘unutma hali’nden kaçınmak – Bunlar İstanbul Kadın Müzesi’nin amaçlarından sadece bazıları. İstanbul Kadın Müzesi fikri, insanların kadın tarihi ve tarih yazımı kavramları hakkında bilgi edinebilmesi, tarihe başka bir perspektiften bakılabilmesi ve tarihin bir parçası olan kadınların üretimlerinin, kendilerinin hatırlatılması arzusuyla doğmuştur. Eylül 2012’de online müze olarak yaratılan proje hiçbir ayrım yapmaksızın tarih boyunca kendisinden sonraki kadınlara ‘yaratıcılık’ yolunun inşa edilmesine katkı sunan kadınların hikayelerine odaklanmakta ve bu hikayeleri toplumla, herkesin ulaşabileceği bir platformda paylaşmaktadır. Şu anda yalnızca online olarak sergilenen sergilerin gelecekte fiziki ortamda da ziyaret edilebilmesi planlanmaktadır.

Ekim 2016’da İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Kadın Müzesinin ortak çalışmasıyla Salt Galata’da Uluslararası Kadın Müzeleri Konferansı gerçekleşti. Konferansa sekiz farklı ülkeden akademisyenler, küratörler, aktivistler, sanatçılar, müze direktörleri katıldı. Konferansın odak noktası ise, kadın müzelerinin durumu, barış ve barışa katkının nasıl sağlanabileceği ve kadınların kültürel ve sanatsal platformlarda görünürlüğü üzerineydi. Almanya’dan da Bölgesel Kadın Kültürü Müzesi (Fürth, Bayern), Türk-Alman Kadınlar Kulübü (Nürnberg, Almanya) gibi birçok farklı kurum konferansa katıldı. Etkinlik  kapsamında konuşma yapan, Frankfurt Goethe Üniversitesi’nde profesör olan Helma Lutz ile İstanbul Kadın Müzesi, Almanya ve Türkiye’deki aktivizm kavramı ve feminizmin geçmişteki ve bugünkü durumu üzerine bir röportaj yaptık.

istanbuler-frauenmuseum_konferenzİstanbul Kadın Müzesi neden Türkiye ve özellikle de İstanbul için önemli bir yere sahip?
Aslında Kadın Müzeleri dünyanın her yerinde önemli yalnızca Türkiye’de değil. Şu anda 150 ülkede kadın müzesi bulunmakta. Örneğin Almanya’da Bremen, Wiesbaden, Bonn ve Fürth’te birçok yerel kadın müzeleri vardır. Aynı zamanda Berlin’de de birçok galerinin ve sanatçının düzenlediği sergiler gözlenebilmektedir fakat bütün müzelerin bir arada olduğu Museuminsel’de merkezi bir Kadın Müzesi bulunmamaktadır. Tabii ki bu Almanya olarak kadının erkek egemenliğinden kurtuluşunu ve kadınların toplumda eşit haklara sahip olmasını tamamen içselleştirdiğimiz için böyle bir merkezi müzeye sahip olmadığımız anlamına da gelmiyor. Aslında hala birçok seviyede eşitliğin ve özellikle adaletin eksikliğine şahit olabiliyoruz. Bu açıdan değerlendirdiğimizde bunu yeniden ve yeniden açığa çıkarmak, göstermek büyük önem taşıyor. Örneğin Amerika’da yaşayan bir arkadaşım bir kadın müzesi açma girişiminde bulundu ve aslında bu süreç pek de kolay ilerlemedi. Senatoda birçok tartışma olmuştu. Bir kadın müzesinin kurulması orada da tartışmaya yol açan bir konu. Kadın müzeleri özellikle İskandinavya ülkelerinde daha kolay kabullenilirken, birçok başka ülkede durum bunun tam tersi. Bu nedenle İstanbul’daki bu girişimi Türkiye’deki farklı gruptan birçok kadını ve bir araya getirmesi ve sınırları aşması açısından çok önemli buluyorum.

Bir kadın müzesi spesifik olarak neye dikkat çekmelidir?
1918 yılı Almanya’da kadınlara seçme ve seçilme hakkının ilk defa verildiği tarihtir. Dolayısıyla 2 yıl sonra kadına seçme-seçilme hakkı verilmesinin 100. Yılını bir sergi ile göstereceğiz. Bu daha genç kitleye hatırlatmalı ki bu hak bize zaten sunulmuş, her zaman orada var olan bir hak değildi. Bugün birçok insan bunu doğuştan gelen bir hak olarak görüyor. Bu da bu noktada bir şeyler yapılması anlamına geliyor. Fakat hala uğruna savaşılması gereken birçok hak var. Geçmişte kazanılan ve gelecekte kazanılacak tüm bu haklar hatırlatılmalı aslında. ‘Sınırlar arası’ bir farkındalık yaratılmalı. Tam da bu noktada İstanbul Kadın Müzesi’nin online bir platformda hayat buluşu farklı ülkelerdeki benzer kurumlarla karşılıklı iletişim kurulması ve birçok ortaklıkların kurulması açısından çok önemli. İnternetin sayesinde oluşmuş olan bu konsept kadın hareketinin evrensel, uluslararası yapısına da çok uygun. Bir noktada uluslararası bir değiş-tokuş ‘exchange’ yapıyoruz. Yasemin Öz de panelde ulusal sınırları aşıp bu diyalogları yaratabilmenin önemini bir kere daha vurguladı. Örneğin Türkiye’deki LGBTİ hareketi başka ülkeler tarafından önemli sayılır ölçüde desteklenmektedir.

img_0679

Peki bugün siz neden burada olmak istediniz?
Bugün buradayım çünkü çok uzun zamandır Türkiye’deki kadın hareketini ve hareketin gidişatını, gelişimini takip ediyorum. Ayrıca burada bu konuyla çok iç-içe olan arkadaşlarım var. Söylemeliyim ki özellikle son on yıldır, Türkiye’deki kadın hareketi beni çok şaşırtıyor. Aslında bakarsanız özellikle Avrupa’da aktif bir kadın hareketi yok şu anda. Eğer biri aktif bir hareketi incelemek isterse, Türkiye mutlaka bakılması gereken bir yer. Örneğin burada bir kadın kütüphanesi var. Mor Çatı Projesi ise ‘şiddet’e maruz kalmış kadınlara destek oluyor ve bu gibi durumları ortaya çıkarıyor.

Almanya’da bugünkü kadın hareketi konusunda ne düşünüyorsunuz?
Almanya’daki konvensiyonel kadın hareketi şu anda çok da aktif değil. LGBTİ hareketi ise sokaktaki varlığını zaten daha görünür kılabilmiş durumda. Bunların dışında daha çok internet aktivismi gözlenebilir. Bu duruma ‘istisnasız’ hashtagi ya da farklı türde şiddet biçimlerine karşı tavır tutunan diğer hashtagler örnek olarak verilebilir. Buradan Almanya’da da birçok hareket olduğu fakat Türkiye’de deneyimlenen formda hareketler olmadığı sonucu çıkarılabilir.

Türkiye’de ne tarz kadın hareketleri gözlemlediniz?
En önemlilerinden biri tabii ki de Gezi Parkı Protestoları süreciydi. Orada farklı gruplardan insanların bir araya gelebileceğini ve etkileşimde bulunabilecekleri görülmüş oldu. Aynı zamanda bir ‘diyalog’ kurmanın ne kadar zor olduğu da deneyimlendi. 1980’lerde Kürt Kadın Hareketi oluşmaya başladı. Aynı zamanda egemen Türk hareketlerin bir grubu ve onlar arasinda bazı zorluklar ve tartışmalar ortaya cıktı. 1980’lere kadar sürekli bir azınlığın dışlandığı çok net anlaşıldı. O zamana kadar Türkiye’deki çeşitli azınlıklara değil sadece ulus devlete odaklanıldı.

Gelecek için planladığınız ortak çalışmalar var mı?
Şu anda Almanya’da kadınların oy kullanma haklarını kazanmalarının 100. Yılı için düzenlenecek olan sergi üzerine çalışmalarımız sürüyor. İstanbul Kadın Müzesi’yle de ortak çalışmalar yürütmek istiyorum. İsviçre’de 1980’lerin başında, Batı Avrupa’da ise birçok ülkede ikinci dünya savaşından sonra kadın seçme-seçilme hakkına sahip olabilirken, Türkiye’de 1923’te Cumhuriyet kurulduktan hemen sonra hızlı bir şekilde kadınlar bu hakkı kazandılar. Batı’nın sarsılmaz bir ilericiliği olduğu pek de doğru değil aslında. Bu nedenle her zaman hangi hakkın nasıl kazanıldığı konusunda veya diğer konularda tarihe bir bakmak gerekiyor. Biz de Türkiye’de neler olduğuna bakmalıyız ve bunun için İstanbul Kadın Müzesi eşsiz ve çok yardımcı bir kaynak.

 

İstanbul Kadın Müzesi’ni buradan daha fazla keşfedebilirsiniz.

Metin & çeviri: Dilara Akkoyun
Fotoğraflar: Tolga Aksüt, Umay Özkan

Editör: Tuğba Yalçınkaya