– Zeynep Sıla Demircioğlu
Aralık ayının son haftalarını arkadaşlarımdan ve ailemden uzak bir şekilde evde geçiriyordum. Başvurduğum kısa süreli Noel Baba işi de yatmış görünüyordu. Filmlerde Noel baba kıyafeti giyen kahramanların başına eğlenceli ilginç olaylar gelirdi, biraz ondan biraz da üç beş kuruş kazansam fena olmaz mantığıyla başvurmuştum işe ama bir sebepten geri dönmemişlerdi. Noel tatilinin ardından Hamburg’a geri dönen bir iki arkadaşımla telefonlaştık ancak hepsinin yılbaşı için partili, bol atraksiyonlu planları vardı. Benimse arzum sakince çay içip tatlı bir film izlemek ve her zamanki saatimde uykuya dalarak yılı kapatmaktı.
In the last weeks of December, I was spending my time away from family and friends. It also looks like my application for the part-time job for being Santa didn’t work out. In the movies, exciting things happen to a person with a Santa costume job. Also, it would be nice if I earn some money. But they didn’t call me back. After the Christmas holiday, I talked with some friends who returned to Hamburg. They had fast party plans for the new year, however, I was definitely not in the same mood. I just want to watch a cute movie with a cup of tea, then sleep at a regular time and finish the year.
31 Aralık sabahı sokaktan gelen fişek sesleriyle uyandım. Bunun geceyi bekleyemeyen sabırsız birinin işi olduğunu düşündüm ancak zaman ilerledikçe seslerin sayısı arttı. Kahvaltı için mutfağa gittiğimde iki ev arkadaşım akşam için bir yemek planladıklarını söylediler, ben de sakince çay içme arzumu paylaştım. Sevdiğim insanlar yanımda değilken, bulunduğum şehre tam alışamamışken içki içmek, uyuşmak saçma geliyordu. Vücuduma lüzumsuz yere zarar vermek gibiydi. Yine de fikir değiştirirsem katılacağımı belirttim, bu düşünceyle markete gidip akşam için bir şeyler aldım. Kasadaki uzun kuyrukta ellerinde boy boy fişekler olan kalabalığı gördüm. Gecenin çok sesli geçeceğini fark ettim.
On 31st December, I woke with the cracker sound coming from the street. I thought that it must be the work of an impatient man who could not wait for the night. But then the number of sounds was increased. I went to the kitchen to have breakfast, my two flatmates shared their dinner plan for tonight. I thanked them and shared my plans, non-party mood. Drinking and getting numb seems to me nonsense, while my loved ones are far and I haven’t get used to the city. It is like harming your body unworthily. But I told them If I change my mind, I will join them. In case I would change my mind later, I went to the market to buy something for the night. While I was waiting in front of the bank I saw the crowd of people carrying lots of crackers. I realized that it will be noisy tonight.
Eve dönüş yolunda komşum Gül’le karşılaştım. Onun da bu gece için planları vardı, öncesinde bizim eve geçip birer kahve içelim dedik. Gül Türkiye kökenli göçmen kadınlarla ilgili bir film projesinde çalışıyordu. Araştırması sırasında keşfettiği Almanya’da yaşamış bir Türk kadın şairden bahsetti, Semra Ertan. Adını hiç duymamıştım. En ünlü şiiri olan Mein Name ist Ausländer’dan birkaç dize okudu. Şiiri çok doğrudan buldum, doğrudanlık sanatsallıktan ya da değerli olmaktan uzakmış gibi düşündüm kendi içimde. Sonra konu başka yerlere gitti, kahveler bitti, vedalaştık.
I came across with my neighbor Gül in the return way. She had party plans for tonight, we decided to have coffee in my room. She was working on a film project with Turkish migrant women. She told me about Turkish migrant poet who she discovered in her research. Her name is Semra Ertan. I hadn’t heard her name before. She read some lines from her famous poem “Mein Name ist Ausländer”. I found the poem too direct, This directness seemed to me not artistic and worthful. Then our conversation continued with different topics, we finished the coffees and said goodbye.
Sokaktan gelen patlama seslerinin sıklığı zaman ilerledikçe arttı. En fazla yirmi dakika süren sessizliğin ardından bir fişek, tabancaya benzer bir ateşleme sesi ya da bir çığlık geliyordu. Sesleri duymamaya çalışarak bir müzik açtım, ancak duymamanın imkânı yoktu. Ankara’daki ailemle kısa bir skype görüşmesi yaptık. Görüşme bittiğinde yine odanın içerisindeydim, kontrolümde olmayan patlama sesleri hiçbir şeye odaklanmama müsaade etmiyordu. Bir şey izleyemiyordum, okuyamıyordum. İçerdekilerin neşesine ve mutfakta pişen yemek kokusuna dâhil olamazdım çünkü çok mutsuzdum. Yüzüme bir gülümseme yerleştirmek ve ‘eve gelen yeni kız’ olarak iyi bir izlenim bırakmak çok zordu.
When time went on, the bombing sounds increased. With a maximum of twenty minutes breaks, a sound of a firework, a shooting, or a scream was heard. To not hear them, I opened a song helplessly. But It was impossible to not hear them. I made a small Skype talk with my family in Ankara. When it finished, I was in the room again, sounds didn’t allow me to concentrate on anything. I couldn’t read or watch anything. I wouldn’t able to join the joy of my flatmates and the smell of foods in the kitchen, because I was so unhappy. Putting a smile on my face and making a good impression as a new girl of the house were too difficult.
Koltuğuma yapıştım etkisi altından çıkmadığım bir hipnoz durumu yaşıyordum. Ağlıyordum, durduramıyordum. Varlığını unuttuğum hatıralar, öyle ansızın gelmişti ki hissettirdikleri dehşetin etkisinde hiçbir şey yapamıyordum. Mutfaktakilerin kapı altından sesleri sızıyordu arada; “Zeynep neden bize katılmıyorsun?” “Yaptığın çok ayıp bir kez bile gelmedin!” Gece ilerledi, kapımın önünde birisi yere düştü muhtemelen elindeki bardakta kırıldı, camların sıçrayışını duydum. Sinirlenip kapının altından bana bağırmaya başlamıştı, “Ben burada düşüyorum ama sen kapını açıp bakmıyorsun bile!”. Taciz ediliyordum.
I was stuck to the sofa, I was experiencing something like Hypnose that I couldn’t wake up. I was crying and unable to stop. The memories that I forgot their existence came so fast that I couldn’t do anything other than feeling terror. From time to time I was hearing the voices from the kitchen; “Zeynep, why don’t you join us ?” “It is a shame that you didn’t come here once!” The night continued, somebody fell down in front of my room’s door. The glass was broken probably. I heard the glass breaking. The falling girl was angry and shouted directly to me, “I was falling down in front of your door and you, even don’t look at me!”. I was being harassed.
Ağlayarak, sızarak, uyanarak bir şekilde gece bitti. Sokaktan arada hala patlama sesleri geliyordu, pencereden baktığımda dev bir sisin inmiş olduğunu gördüm. Üstümde yorgunluk elimde kahve düşündüm. Havai fişekler, patlama sesleri neden bu kadar etkiledi beni diye.
The night ended somehow with crying, sleeping, waking up. The sounds were still coming from the streets. I saw a huge fog when I looked through my window. Tiredness on my shoulders, coffee in my hand I thought… Why these fireworks, bombing sounds affected me so deeply?
Belki de ilk çocukluk anımdı sebep. Diyarbakır’da annemle birlikte çalıştığı hastanede gece nöbetindeydik. Gece taciz ateşine denk gelmiştik. Tüm hastalarla beraber yatakların altına sığınmıştık. Ses kontrolümde değildi, gelen kurşun sesiydi ve ben 4 yaşındaydım. Ankara gar patlamasını sokaktan duyduğum, dumanını gökyüzünde gördüğüm andı belki. Saraçoğlu lojmanlarında otururken Kumrular’daki patlamaydı ya da, 300 metre ilerdeki adamın kafası gövdesinden ayrılmıştı. 15 Temmuz gecesi Anıttepe’de evimizde ne olduğunu anlayamadığımız koridorda çaresizce beklediğimiz geceydi sebep belki.
Maybe my first childhood memory was the reason. In Diyarbakır, I was with my motherduring her night shift in hospital. We suddenly heard the harassment fire. We hid under the beds with all patients. The sound was not on my control, it was the sound of bullets and I was four years old. Maybe it was because of the day when I heard suddenly on the Street the Ankara Train Station bombing. Or it was because of Kumrular Street attack, that I heard the sound of it from my flat in Saraçoğlu neighborhood. A man’s head was cut off from his body, it was just 300meters away from me. Maybe the reason was the night of 15th July, that we couldn’t understand what was happening and waiting in the corridor of our flat in Anıttepe.
Patlama sesinin anidenliği, sesin şiddetle, ölümle ve çaresizlikle iç içe oluşu. Hatıralarımdaki bu bütünleşmeler havai fişeklerle eğlenme ihtimalini benim için ortadan kaldırıyordu. Bunun sadece benimle ilgili olmayacağını düşündüm. Bütün bir şehir iki güne yayılan patlama sesinden gerçekten coşku duyuyor olabilir miydi? Önce evdekilerle konuştum, “Oh I am sorry for you” dediler.“Cool!” kadar samimiyetsiz olan ikinci bir fikir belirtimiydi benim için. Gerçek fikirlerini öğrenmek istiyordum insanların. Bunun üzerine Hamburg’a yeni yerleşen kişilerin dayanışmak adına kurduğu bir facebook grubuna yazı yazdım. Yazdıklarıma karşılık aldığım yorumlar, suratıma tokat gibi çarptı! Semra Ertan Mein Name ist Auslander’ı 1981 yılında yazmıştı, ben onun yazdıklarına benzer cümleleri 2020 yılında duyuyordum.
The suddenness of bombing sounds, its inseperability with violence, death, and desperation…These connections in my memory make it impossible to having fun with fireworks. At the same time, I was thinking that I can’t be the only one. Would it be possible for all the inhabitants of the city to have fun with two days of fireworks without breaks? At first, I talked with my flatmates, They said: “Oh I am sorry for you!”. It was as insincere comment as “Cool!”. I was wondering about the real ideas of people. Then I wrote the post to the Facebook group which is established for people who newly came to Hamburg. The comments were a big punch in my face! Semra Ertan wrote her poem Mein Name ist Auslander in 1981 and I was hearing very similar sentences in 2020.
Semra Ertan 26. Yaş gününe birkaç gün kala, Almanya’da yükselen yabancı düşmanlığını Simon- von-Utrecht-Straße ve Detlef-Bremer-Straße nin kesiştiği yerde kendini benzinle yakarak protesto etti ve buna bağlı olarak 26 Mayıs 1982’de hayatını kaybetti. Eğer geçmişle gerçek bir yüzleşme yaşansaydı, o sokaktan geçen kişi başını kaldırdığın da Semra Ertan’ın dizeleriyle karşılaşsaydı, belki de bu kadar kolay olmayacaktı bir yabancıya geldiğin yere dön demek.
Semra Ertan’ın hatırasını yaşatmak dileğiyle…
A couple of days before her 26th Birthday, Semra Ertan burned herself at the crossroads of Simon-von-Utrecht-Straße and Detlef-Bremer-Straße to protest xenophobia in Germany. She died of those injuries on 26 May 1982. If It could be possible to face over with the past, if a person who passes through those streets and seeing her lines of poetry when they look up, it would not be so easy to say a foreigner “go back where you come from”.
Wishing life the memories of Semra Ertan…
Benim adım yabancı
Burada çalışıyorum,
Ne çetin çalıştığımı,
ben biliyorum ama, Alman da bilir mi acaba? İşim zor ve pis benim,
hoşuna gitmiyorsa
dön ülkene derler,
zor ve pis benim işim,
ısrarla tekrarlayacağım işte,
laflarını yüzlerce kez işitsem de; “beğenmiyorsan çek git, çalış başka işte …” ama suç Alman’ın değil,
suç Türk’ün de değil.
Türkiye‘ye döviz lazım
Almanya‘ya da biz, yani emeğimiz, Ülkem bizi gurbete sattı,
Üvey bir çocuk gibiyiz,
Burada üvey, orada üvey,
değersiziz biz.
Ama yine de döviz isterler,
ve sesimiz çıkmasın isterler biz mutsuzlardan. Ülkem beni Almanya’ya sattı
Benim adım yabancı.
(Semra Ertan, 1981)
Mein Name ist Ausländer
Ich arbeite hier,
Ich weiß wie ich hart arbeite,
Ob die Deutschen es auch wissen? Meine Arbeit ist schwer,
Meine Arbeit ist schmutzig.
Wenn das mir nicht gefällt,
geh in deine Heimat, sagen sie. Meine Arbeit ist schwer,
Meine Arbeit ist schmutzig.
Ich werde es immer wieder sagen,
auch wenn ich hören muss,
Such dir eine andere Arbeit.
Aber die Schuld liegt nicht bei den Deutschen. Nicht bei den Türken.
Türkei brauchte Devisen, Deutschland uns, die Arbeitskräfte.
Mein Land hat uns ins Ausland verkauft,
wie Stiefkinder
Stiefkinder dort, Stiefkinder hier, unbrauchbar. Aber dennoch brauchen sie Devisen und Ruhe Von Unzufriedenen.
Mein Land hat mich nach Deutschland verkauft. Mein Name ist Ausländer.
(Semra Ertan, 1981)
Sorry your experience was stressful but
should you chose to leave here these are the things
you have to make peace with